Kasım 06, 2013

Eğlence Parkı ~ Stephen King


Dostlar, bu adam King!

Bu kadar zaman neyi beklediğimi, hangi akla hizmet beklediğimi bilmiyorum. Stephen King'e daha yeni başlamış olmak ne aptallık! İlahî güçler de aptallığımdan sıkılmaya başlamış olacaklar ki bir dürtüklemeyle hayatımda neyin eksik olduğunu fark etmeme yardımcı oldular.

Yine bir Kadıköy/Penguen ziyareti sırasında amacım Pırtık'la sevimli dakikalar geçirip Uykusuzlar'ı da alıp çıkmakken gözüm ona takılıverdi. Aklım da. Utanarak söylemeye devam ediyorum ki hiç King okumamış biriydim; kitabın ona nasıl bu denli yoğun olarak bakmamı sağladığını açıklayamıyorum ama size yemin edebilirim ki kitap tarafından çağrıldım! Ne daha önceden bilgim vardı ne Penguen'in Yeni Çıkanlar'ında görünce arkasını okudum. Hiç tereddütsüz aldım ve kasaya gittim.

Edebî zevkin doruklarını tatmam için ilahî müdahale!

Bu koşulsuz ve tereddütsüz çekimi açıklamaya çalıştım. Sanırım kapakta tanıdık gelen bir şeyler vardı. Kitabın tamamının tanıdık olduğunu okudukça fark edecektim. Kapak bana çok uzun zaman önce ilgiyle izlediğim Carnivalé dizisini anımsatmıştı. Carnivalé, gezici bir karnavala katılarak polislerden kaçan ve tuhaf güçleri olan Ben Hawkins ile rahip ve yine tuhaf güçleri olan bir adamın ayrı hikâyelerini konu alırdı kısaca. Hikâye 1934 yılında, Büyük Buhran zamanında geçerdi. Diziyi o kadar soluksuz izlerdim ki üzerinden yıllar geçmiş olmasına rağmen hâlâ hatırlayabiliyorum. Mizanseni şahane ve kurgusu olağanüstüydü. Eğlence Parkı sanıyorum hem adıyla hem de kapak görseliyle bu anılarımı canlandırmış olacak ki sorgusuz sualsiz alıverdim.

İyi ki.

Ekim 18, 2013

Uykusuzlar ~ Gülşah Elikbank


Konu fantastik edebiyat olunca Türk yazarlara güvenmek hâlâ hayli zor. Ülkemizde, artık çok daha fazla ilgi görüyor olsa da, fantastik romanlara ve onları yazanlara alışmak da güvenmek de daha zaman alacak. Bu nedenle korkarak, daha doğrusu çekinerek aldım Uykusuzlar'ı. Bana kitabı aldıran konusunun rüya temelli oluşuydu. Rüyalar hakkında çok meraklı ve öğrenmeye aç biri olarak her türlü kitabı edinmem işten bile olmuyor. 

Kitapları yarım bırakmak âdetim değildir; başladığım şeyleri yarıda kesmeyi seven biri olmadım hiç. Ancak Uykusuzlar'ı okumaya başladığımda bu aklımdan geçmedi değil. Popüler kültürü beslemeye yönelik, sükse yapmak için yazılmış bir kitap olduğunu düşünmekten ve ergen ruhunu yemlemek için ateşli aşk unsuruyla harmanlanmış bir kitap (?) olduğunu kabullenmekten başka çarem yoktu, ilk birkaç on sayfada.

Durum pek de öyle değilmiş lâkin. Giriş bunu sezdirse ve biraz sıksa da inat edip o ilk sayfaları okumayı başarır ve ilerlerseniz Uykusuzlar elinizden bırakamayacağınız bir kitaba dönüşüveriyor. Ne zaman bu değişimi yaşattığını anlamıyorsunuz; ama bir bakıyorsunuz ki okumayınca aklınız kalıyor. Bu bağlamda beni gerçekten şaşırtan bir kitap oldu Uykusuzlar.

Ekim 09, 2013

Sisteki Yakut ~ Philip Pullman


Ne zamandır olmayan "kitap okuyasım"ı geri getiren, elimden bırakınca aklımın kaldığı bir kitaptı Sisteki Yakut. Polisiye kokan kitaplar okumayalı çok uzun zaman olmuştu. Philip Pullman'ın kalemiyle bu tarz bana hayli zevk verdi. Dediğim gibi, ne kadar beğenirsem beğeneyim, bir kitabı bütün gün elimden düşürmeden okuyamam. Ama Sisteki Yakut'u üç gündür bir buçuk saatlik okula gidiş ve dönüş yolunda okumak için sahiden sabırsızlandım. Eve varınca da durum değişmedi.

Sisteki Yakut'un çok akıcı, sade bir dili var. 213 sayfalık güzel bir tadımlık ve -benim gibi- bir süre serilerden uzak kalmak isteyenlere çok iyi gelecek. Tamamen kitapsız kalamayanlar ve çok hacimli bir şeylere de hazır olmayanlara önerim olsun. Bir hafta sonuna gayet sığabilecek bir teklif, Sisteki Yakut.

Romanın protagonisti Sally Lockhart 16 yaşında bir kız. Antagonist rolünde Bayan Holland'ı okuyoruz. Kitapta karakter bolluğu yaşanıyor; polisiyelerin bu özelliği zaten mevcuttur, malûm. Kitabın genel konusu Sally'nin, babasının ölümünü aydınlatmak istemesi üzerine oturuyor.

Ekim 05, 2013

Kraliçenin Pireleri ~ Tarık Tufan


Kraliçenin Pireleri'nin alıntılarıyla tanışmam seneler evveline dayanır. Daha o zamanlardan kalma bir edinme isteğim vardı; ancak bu tarz kitapları, bir romanmışçasına bir solukta okuyabilen biri olamadım. Emrah Serbes'in Hikâyem Paramparça'sında da böyle olmuştu: Siteden bildiğim afili parçaların biraraya gelmiş ve kitap olmuş hâli. Her parçayı birarada ve "bende" tutma isteğimden güzel gelmişti; ama bu tarz şeyleri tek nefeste okuyamıyorum.

En fazla üç-dört sayfa süren hepsi birbirinden bağımsız küçük, kısa hayat tecrübeleri diyelim, Kraliçenin Pireleri'nin temasına. Kitabın herhangi bir sayfasını açıp rastgele bir parçayı okumalısınız, benim önerim bu yönde en azından; elbet sizin keyfiniz bilir. Kitaba baştan başlayıp inatla, "Şimdi benim de içimi sızlatacak bir yer gelir," diye okuyunca ben sıkılıyorum. Ama zaman zaman sizin gibi başkalarının da ta derinden anlatmak istediği duyguları olduğunu görmeye ihtiyaç duyduğunuzda ya da kendinizi susturup biraz da başka şeylere sığınmak istediğinizde, "bir omzu çaydanlığa yaslar gibi," Kraliçenin Pireleri ideal kitap.

Size hitap edip etmediğini daha iyi anlayın diye bana en çok hitap eden en çok etkileyen bölümlerden alıntılar da yapayım; hem bana benzeyen kaç kişi olduğunuzu da anlamış olurum:

Eylül 08, 2013

Anansi Çocukları ~ Neil Gaiman


Neil Gaiman'ın bütün yazdıklarını bir çırpıda bitirmenin kötü tarafı budur işte: Ona aç kalırsınız. Yeni birkaç satır okuyabilmek için hayli beklemek zorunda kalırsınız. Anansi Çocukları işte bu açlığı bastıran bir aperatif oldu.

İthaki ile olan görüşmelerimizde ben ve sevgili Kitap Hayvanı türdeşim önce Şubat, sonra Mart-Mayıs arası cevaplarını alıp dururken beklemekten helâk olduk; ama gecikmeyle de olsa sonunda elimizde ya Anansi Çocukları, yeter!

Kitap, Amerikan Tanrıları'ndan da hatırlayacağınız Bay Nancy'nin hayatına odaklanan bir kitap. Gaiman bu karakteri Amerikan Tanrıları'nda bırakmayı istememiş olacak. Anansi Çocukları'nda da geçtiği gibi: Başlangıçta bütün öyküler Kaplan'a aitti. Ancak Örümcek nice hile ve kurnazlıkla öyküleri onun elinden almayı başardı. Artık tüm öyküler Örümcek'in öyküleri.

***

Şişko Charlie kendi hâlinde yaşayan, küçüklüğünden beri babası yüzünden utanmaktan ve yerin dibine geçmekten dolayı her zaman bir şeyler için, "Özür dilerim," demeyi âdet hâline getirmiş, nişanlısı Rosie ve onun tuhaf ve huysuz annesiyle rutin ve durağan bir yaşamı olan, ünlü insanların finansal işleriyle ilgilenilen bir ajansta hemen hemen iki yıldır çalışmayı başarabilmiş biri. Aslında "Şişko Charlie" olarak anılmak yerine Charles Nancy'yi tercih ediyor elbette ama babasının taktığı lakaplar asla akıldan çıkmaz; ve herkesin ağzına öyle yerleşir. İşte bir utanç daha.

Charlie evlilik arifesinde Rosie ile planlar yaparken Rosie ona düğüne babasını da çağırması gerektiğini söyler. Bu, herkese iyilik yapma meraklısı küçük Rosie ile Şişko Charlie arasında tartışmalara sebep olur; çünkü Şişko Charlie utanç verici durumlarda kaldığı bütün anılarına bir yenisini daha eklemek istemez. Ama sonunda Rosie onu ikna eder.

Charlie babasını düğüne davet etmek için onunla iletişime geçmeye çalışırken eski komşuları Bayan Higgler'a ulaşır ve babasının öldüğünü, cenazesi için onun da kendisine haber vermek için numarasını aradığını öğrenir.

Cenaze için İngiltere'den Amerika'ya giden Şişko Charlie, Bayan Higgler'la olan bir konuşmasında babasının bir Tanrı (Anansi) olduğunu ve de bir kardeşi olduğunu ve ona ihtiyaç duyduğunda bunu bir örümceğe söylemesi gerektiğini bildirir. Charlie bunu çok saçma ve olması imkânsız bulsa da  eve döndükten sonra küvetinde bulduğu bir örümceğe eğer bir kardeşi varsa gelmesini istediğini söyler. Şişko Charlie'nin hayatı da işte böyle altüst olur.Sıçtı Nuri bez getir.

Temmuz 31, 2013

Ruhi Mücerret ~ Murat Menteş

Yakalayın bakalım!

"Ne yazsa okuruz," dediğimiz Murat Menteş'in yine bizi yanıltmayan kitabıdır Ruhi Mücerret. Aynı zamanda da unutamayacağım karakterler arasında epey yüksek bir mevkide yer edinmiş kitabın baş kahramanının adı.

Ruhi Bey, Kurtuluş Savaşı'nın kalan son gazisi, 100 yaşında bir millî kahraman. Tanıdığım birinin bu cümleyi okuduğunda, "Ölmeyi unutmuş," diyeceği türden biri. Fakat Ruhi Bey bu durumdan hiç de hoşnut değil. Ailesinde ondan önce ölen biri olduğunda elinden utançtan başka bir şey gelmemesini bir lanet olarak tanımlıyor. Ruhi Bey'in bütün günleri, yaşadığı olaylar sonucunda mezarına ne yazdıracağı hakkında sürekli değiştirdiği fikirlerden birinde karar kılma sorunsalı ile geçiyor.

Menteş o kadar tatlı ve de inatla sinir bozmayı seçebilen bir karakter yaratmış ki Ruhi Bey hiçbir zaman tek yönlü biri olmuyor. Yaşlılık insanı çocuklaştırır, derler; işte Ruhi Mücerret bunun ispatı.

Murat Menteş'te alışık olduğumuz bir şey vardır: İnsanı dumura uğratan isimler kullanma alışkanlığı. Korkma Ben Varım ve Dublörün Dilemması'ndan bildiğimiz bu özellik Ruhi Bey'in adından da anlaşılacağı gibi bu kitapta da sürüyor. Atıflar o kadar keyifli ki okurken sırıtmak işten bile değil. Dünya üzerinde "ağabey" diyebileceği kimsesi kalmamış olan, her şeyden çok ölmeyi isteyen ve bir türlü ölemeyen İstiklâl Gazisi için, "Fışkırır ruhi mücerret gibi yerden naaşım," dizesini buram buram hatırlatan bir isimden daha uygun ne olabilirdi ki?!

Temmuz 07, 2013

Hüzün Gar'anti


Elimden gidişatı değiştirecek bir şey gelmediği için bitmesini hiç istemediğim şeylerin bitişini izlemekte mahsur kalmak, bana en çok acı çektiren şey. Fakat son olduğunu bilip kaçmak da varken yapmam ben bunu; var olan o son ânın da tadını çıkarmak için kalırım. "Asgari centilmenlik bunu gerektirir," derdi Emrah Serbes olsa. Dün, Ruhi Mücerret ve Avni Bey'in (Vav) oturduğu yerden dinledim Haydarpaşa'yı, Murat Menteş sayesinde.

Kafa dinlemeye ihtiyaç duyduğunda gidecek özel bir yeri olan dizi karakterlerini hep kıskanırdım küçükken. Benim ait olduğum o yer Haydarpaşa garı.

Mayıs 03, 2013

Eldest ~ Christopher Paolini


Bu denli geciktirdiğim için sahiden üzgün olduğum bir yorum olacak bu. İlgilenmek gereken onca meşguliyet arasında o kadar az zaman ayırabilip nihayet bitirebildiğim Miras Döngüsü'nün ikinci kitabı, sonuna kadar hak ettiği esaslı bir övgüyü şimdi sunduğumda beni affedecek umuyorum.


Bu yorumu okumadan önce serinin ilk kitabı olan Eragon hakkında bir fikir edinmek için burayı ziyaret edebilirsiniz. "Kitabı da yorumu da çoktan okudum ben," için buyurun Eldest incelemesine:

Mart 27, 2013

1602 ~ Neil Gaiman


Kelimelerin kifayetsiz kaldığı; ama tanıtmadan/önermeden de huzur bulamayacağım bir kıymetlimis var  sırada. Neil Gaiman'ın çizgi-roman kudretinin her sayfadan bize göz kırpıp durduğu bir kıymetli. 1602 gerek fizikî gerekse de içsel özellikleriyle tatmin garantili bir eser. O kadar tanıdık ve aynı zamanda o kadar farklı bir konusu var ki.

Almak için çokça zaman beklemem, bulmak için ise hayli aramam gerekmişti. Nihayetinde Kadıköy'de bir sahafta, orijinal olarak, çok da uygun fiyata satın alıp Gaiman kurgusunun keyfini birkaç uzun gün boyunca sürmüştüm. İyi bir haber vereyim, bu cümlelerim korkutmadan: Şimdilerde 1602'yi bulmak çok da zor değil. Herhangi bir d&r'da gayet gözünüze çarpabilir, aklınıza yatabilir, eliniz uzanabilir; ve sahip olabilirsiniz. Olmalısınız.

Mart 23, 2013

Charlie'nin Çikolata Fabrikası ~ Roald Dahl


Yaklaşık bir hafta önce mail adresime idefix'ten gelen bir mesaj sayesinde, uzun zamandır okumam gerektiği aklımı kurcalayan Charlie'nin Çikolata Fabrikası'nı edindim. Hem de üç boyutlu olarak! Etiket fiyatı 50 lira olan bu şahane şey bir hafta süre ile %50 indirimde imiş. İdefix ile yaşadığım sipariş gecikme sorunlarını ânında gözardı ediverdim; bu fırsat kaçmazdı!

Bu yorum daha çok kitabın bu hâlinin bir tanıtımı olacak. Zira kitabın konusunu bilmeyen kaç kişi vardır ki? Yine de pek az olsa da bilmeyenler için küçük bir değintiyi uygun buluyorum:

Mart 02, 2013

Eragon ~ Christopher Paolini


Bu kez yorumlar Miras Döngüsü'ne! Yeni(den) bir seri, yeni(den) soluksuz okunan binlerce satır. Christopher Paolini'nin 15 yaş mahsulü bu kitabına ön yargıyla başlayan herkese pişman olma garantisi verilir!

Miras Döngüsü aslında bir üçleme olarak kalması planlanmış bir seri iken Paolini'nin dördüncü kitabın geleceğini duyurması üzerine serinin Miras Üçlemesi adı, Miras Döngüsü'ne dönüştü. Seriyi oluşturan kitaplar sırasıyla Eragon, Eldest, Brisingr ve Miras. Taze taze bitirmişken Eragon yorumunu geciktirmek istemedim.

Kitabın arka kapağında yalnızca şunlar yazılı:

"Bir çocuk..
Bir ejderha..
ve Soluksuz Macera!"

Yeterince üst kapalı olarak verilmiş bu özeti biraz açmak, niyetim.

Öncelikle, kitabın giriş bölümünü çok beğendim. Kazara bir gün televizyonda yayınlanan filmine denk gelmiş olduğum için giriş ve konu hakkında az çok fikrim vardı. Filmle kitapta birbirini tutan ender tasvirlerden biri, giriş bölümü.

Bir elfin yanında iki koruyucu ile birlikte bir emaneti sağ salim kendi topraklarına götürmek üzere yoldayken karşısına çıkan Shade ve ekürisi kitabın ilk bölümünü oluşturuyor. Yol alırken saldırıya uğrayan elf, emaneti koruyabilmek için, Shade onu elinden almadan sihirle başka bir yere yolluyor. Ve bölüm bitiyor.

Sahne değişiyor.

Şubat 09, 2013

Perg Efsaneleri ~ Barış Müstecaplıoğlu


Fantastik bir seri, Türk bir yazar. Ülkemizde Fantastik Edebiyat dalında yazılmış birçok yabancı eserin yapılmış çevirileri ile bu tür, ilgilileri tarafından bilinir ve hayli okunur oldu. Hâl böyle olunca insanın aklına, "Neden ülkemizde bu tür çok az gelişmiş?" sorusu geliyor. İşte ülkemizde, bu alanda bir ilke imza atan isim Barış Müstecaplıoğlu. Kendisi aynı zamanda FABİSAD'ın kurulmasında da büyük emeği geçmiş muhterem bir yazar. Kaleme almış olduğu Perg Efsaneleri serisinin ilk kitabı olan Korkak ve Canavar Türkiye için bir ilk oldu. Ve bir ilk için hiç de yadsınamayacak bir kurguya, bir hayalgücüne sahiplik ediyor.

Dört kitaptan oluşan Perg Efsaneleri'nin ilk kitabında üç ana karakterle tanışıyoruz. Leofold, Guorin ve Geryan. Bu üç kişinin birbirlerinden bağımsız, ayrı birer hayatları varken bir gün yolları kesişiyor. Leofold aslında yakışıklılığı ile herkesi kendine hayran bırakan, güzeller güzeli eşi ile tam da bir elmanın iki yarısını oluşturan biri. Fakat ailesini kaybettiği tünelde kendi kaderi de bambaşka bir hâl alıyor. Tünelde yaşayan bir yaratığın Leofold'u dönüştürdüğü şey kitabın kapağında resmedilmiş ve sizi tiksindirmeye yeterince meraklı. Leofold bu nedenle insanlardan uzak/soyutlanmış bir şekilde yaşamaya mahkûm hisseden bir yaratık artık.

Şubat 05, 2013

Kehribar Dürbün ~ Philip Pullman


Ah. Bir kez daha burada olabilmek ne mutluluk. Bilgisayarımın bozukluğu ile geçen bunca günden sonra, başına oturup yazıyor olmak gerçek mi diye sorguluyorum. Çimdiklenmeye ihtiyacım var.

Kuzey Işıkları ve Keskin Bıçak'tan sonra Kehribar Dürbün yorumu hayli gecikti. Aslında söyleyecek çok da bir şeyim yok; zira okunan satırların üzerine zaman tozları serpildiğinde detaylar canlı kalamıyor. Yine de genel anlamda konudan bahsetmeden geçmek istemedim.

Kehribar Dürbün Karanlık Cevher Dizisi'nin üçüncü -ve son- kitabı. Fizikî hacmi açısından ilk iki kitaptan hayli tombul. Fakat 672 sayfa boyunca kitabı bırakmak aklıma hiç gelmemişti, bunu gayet iyi hatırlıyorum. Ben seriyi oldukça beğenerek okudum; Kehribar Dürbün ile ilgili hatırladığım, son kelimeleri de okuduktan sonra, "Bir kitap daha okundu böylece," düşüncesinin yanında, "Ama bitmeseydi keşke," diye hüzünlenmiş oluşum. Onca sayfa boyunca yaşantılarına ortak olduğunuz karakterlerin hayatından bir anda çıkarılmak bana hep kötü hissettirir.

Ocak 27, 2013

Keskin Bıçak ~ Philip Pullman


Sıra geldi Karanlık Cevher Dizisi'nin ikinci kitabı Keskin Bıçak'a. Kuzey Işıkları yorumunda da söylemiş olduğum gibi Keskin Bıçak ilk kitabın kaldığı yerden devam etme ve bize yeni olayları idrak etmeye çalışırken zaman kaybettirmeme özelliğine sahip. Keskin Bıçak'ın ilk sayfaları, Kuzey Işıkları'nın sonunda Lyra'nın gökyüzünde asılı duran şehre, Roger yardımıyla kurulan köprüden ulaşması ile biten son satırlarının yeni paragrafı adeta.

Ocak 25, 2013

Kuzey Işıkları ~ Philip Pullman

Bu yorum bloğumun henüz hazırlık aşamasını tamamlamadığı bu günlerde ilgilenmekten geri durmamış Fehiman Neşe'ye ithaf edilmiştir.



Bir seriye dokunacak bu kez yazdıklarım. Bir Solukta Okunanlar'da ismi yer alan Philip Pullman'ın kalemiyle oluşmuş Karanlık Cevher Dizisi'ne. Dizi üç kitaptan oluşuyor. İlk kitap olan Kuzey Işıkları Altın Pusula adıyla beyazperdeye uyarlanmıştı. Kuzey Işıkları'nın devam kitaplarını Keskin Bıçak ve Kehribar Dürbün oluşturuyor.

Kuzey Işıkları akıcılığı ve sürükleyiciliği ile size geçirecek iyi vakitler vaat ediyor. Eğer benim gibi fantastiği realiteden sıyrılmak, daha çok oralara ait olduğunuzu bildiğiniz için orada bulunmanız gereken evreni tüm detaylarıyla hissetmek için okuyorsanız, 516 sayfalık bu macera bir günde bitmeyecektir. Yazarın hiç sıkmayan o kadar güzel bir anlatımı var ki tadı biraz daha çıksın, her satırı sindireyim derken tüm sürükleyiciliğe karşın kitabın arka kapağını üç, belki dördüncü gün kapatabiliyorsunuz.

Ocak 21, 2013

Odd ve Ayaz Devleri ~ Neil Gaiman


Odd ve Ayaz Devleri raflardaki yerini Perşembe günü aldı; ben de gittim onu raftan aldım. İsim Neil Gaiman olur da ben kurtlanmadan durabilir miyim?! Nasıl bir yorum olması gerektiği konusunda kararsızım, açıkçası. "Gaiman ne yazsa okunur," düşüncesi ile alelacele edindim ama ne kadar tatmin oldum/oldum mu, emin değilim.

Elbette, Gaiman-severlere "Nereden de aldım, parama yazık!" dedirtecek satırlar değil; fakat doyurucu bir kitap olmadığı konusunda okuyacak çok kişiyle hemfikir olacağımızı düşünüyorum. Öncelikle fizikî nedenlerden ötürü doymadım: Odd ve Ayaz Devleri yalnızca 96 sayfadan ibaret! Tadımlık desek yeridir yani. Bunun dışında hitap ettiği yaş kitlesini oldukça fazla düşürmüş bu kez Gaiman. Mezarlık Kitabı -hattâ daha net bir örnekle- Koralin'de Neil Gaiman çocuklara sunduğu kurgularla bizleri de doyurabiliyordu, bize de hitap ediyordu. Odd ve Ayaz Devleri'nde bu durum söz konusu dahi değil.

Şöyle çat pat içerikten bahsedeyim diyorum; beş cümle kursam size kitabı aldıracak herhangi bir merak unsuru kalmayacak. Öyle altı doldurulmamış olaylardan oluşmuş ki Odd ve Ayaz Devleri, her şey o kadar anî ve pat diye olup bitiyor ki... Tıpkı çocuk masalları gibi. Hoş kitap zaten öyle; ben kendi adıma Gaiman'ın bütün kitaplarını yutmuş ve ona aç biri olarak beklentimi yüksek tutmuştum.

Ne yapalım, konuya geçelim:

Ocak 19, 2013

Kıyamet Gösterisi ~ Neil Gaiman - Terry Pratchett


Hayli yoğun geçen final haftasının sonunda kendime ayırmaktan başka hiçbir planımın olmadığı bir buçuk aylık zaman geldi çattı! Tatilin bu ilk günü coşkusunu Kıyamet Gösterisi ile başlatmak gerektiğini düşündüm. Yoğun sınav günlerinden, çalışma ortamından kısa bir süreliğine kurtulmuş ve nefes almak için kitap okumaya ihtiyaç duyan herkes için şahane bir alternatif, Neil Gaiman ve Terry Pratchett'ın ortak mahsulü olan Kıyamet Gösterisi.

Orjinal adı Good Omens olan kitap yurt dışında yayınlandığında hayli ses getirdi. İthaki kitabı Kıyamet Gösterisi adıyla basmadan önce kitap Salyangoz Yayınları'ndan Bir Kıyamet Gösterisi adıyla çıkmıştı; okumuş olanlar yanılmasınlar efendim.

Arka kapakta şunlar yazıyor:

"1655 yılında yazılmış ve şimdiye kadarki en doğru kehanet kitabı olan Cadı Agnes Çatlak'ın Dakîk ve Kat'î Kehanetleri'ne göre, Cumartesi günü dünyanın sonu. Önümüzdeki Cumartesi. Akşam yemeğinden hemen önce. İyilik ve Kötülük orduları toplanıyorlar. Her şey Büyük Plan'a uygun ilerliyor gibi. Yalnız ufak bir pürüz var. Birazcık müşkülpesent bir melek ile sefahat düşkünü bir iblis yaklaşan bu coşku dolu ânın gelişini hiç de iple çekmiyorlar. Ha unutmadan, birileri Deccal'i yanlış yere yönlendirmişe benziyor."

Ocak 09, 2013

Momo ~ Michael Ende


Yine bir Michael Ende, yine güzel satırlar yorumu. Maceraya bu kez küçük bir kız çocuğu ile dalıyoruz. Momo adındaki bu küçük kız çocuğu bir gün bir kente gelir. Ne kendisi ne ailesi hakkında bir bilgimiz yok. Kimsesiz, tek başına öylece kente gelen bu kız çocuğu önce kentte yaşayanların dikkatini çeker ve onu hemen benimserler. Kentin eski zamanlarından kalma amfitiyatorda Momo'ya yaşayabileceği küçük bir oda hazırlanır. Momo'yu kent sakinlerinin böyle kısa sürede benimsemesinin nedeni çok az insanın başarabildiği bir şeyin âlâsını yapabiliyor olmasıdır: Dinlemek. "Momo, karşısındakileri aptal insanların bile aklına parlak düşünceler getirecek şekilde dinlerdi."

Gel zaman git zaman Momo'nun bir şeyler anlatmak, dertlerini paylaşmak isteyip gelen bir sürü arkadaşı olur. Kentteki herkes mutlaka Momo'yu ziyaret eder, hattâ bu durum zamanla kent halkı içerisinde bir deyime bile dönüşür.


Momo kitabın başında tam olarak yüz iki yaşında olduğunu söylese de kitapta biz okuyuculara yansıtılan on iki on üç yaşındaki bir kız figürü. Momo'nun kente gelmeden önceki yaşamı o kadar havada ki, açıkçası kitabın sonunda bu "yüz iki"nin gerçeklik payı mı olacak diye beklemedim değil. Fakat böyle bir açıklama yapılmıyor. Kitap sadece Momo'nun kente gelmesinden sonrasını işlemiş.

Momo kentteki yetişkin herkesi çok seviyor olsa da onun bir yetişkin olmadığı anlaşılıyor. Yaşıtları olan çocuklar onun yanında oynanan oyunlarda öyle yaratıcı ve öyle istekli oluyorlar ki, bu da Momo'nun bir diğer özelliği: Hayalleri gerçekliğe yaklaştırmak.

Fakat...

Dilek Şurubu ~ Michael Ende


Bir yazar düşünün. Okuyucularına yeniden çocuk olmayı hatırlatabilen ve her yaştan insana hitap etmeyi başarabilen. Ben kendisini Bitmeyecek Öykü ile tanıdım, Dilek Şurubu'ndan önce de Momo geldi okuma sıramda. Michael Ende'den bahsediyorum! Sanırım onu bu sıra ile okumak hepimiz için en güzeli. Satırlarını tanıtmak da benim için bir zevk. Lafı fazla uzatmaya gerek yok; evet, Dilek Şurubu:

Kitabın baş karakterleri bir kedi ve bir karga. Yani, dünya üzerinde yapılan kötülükleri kontrol edip denetim altına almak isteyen Hayvanlar Yüksek Şurası tarafından görevlendirilmiş iki minik ajan. Kedi Fellahoğlu Fellah kötü büyücü İblis Şarlatan'ı, karga Yakup Sarsak ise Şarlatan'ın teyzesi Zalime Vampirsoy'u gözetim altında tutmak için görevlendirilmiş. Ancak Şarlatan Fellah'ın gözünü o kadar boyamış ki Fellah onun kötü biri olduğuna katiyen inanmıyor.
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...
Hera Eheres. Blogger tarafından desteklenmektedir.