Aralık 03, 2012

Hikâyem Paramparça ~ Emrah Serbes

Denemebirki.

Uzun süren blog hazırlığı aşamasından sonra nihayet sunulabilir bir ortam ortaya çıktığını düşünmemin rahatlığıyla ilk satırlarımı yazıyorum. Nereden/kimden başlamam gerektiği konusu epey aklımı kurcalamış olsa da kararım Hikâyem Paramparça oldu, birkaç saniye önce.

Bu sene, 31. TÜYAP Kitap Fuarı bünyesinde düzenlenen Afili Filintalar söyleşine katılma imkânı buldum. Söyleşide Alper Canıgüz, Murat Menteş ve Emrah Sebres konukları ağırladı. İlk kez "En Afili Filintalar"ı okuma değil dinleme imkânı bulduğum için söyleşi başlarken meraklıydım. Bir önceki gün yaptığım bir sohbet içerisinde, türdeşim dediğim canım dostuma, "Yazar dediğin 'dinlenecek' biri olmamalıdır," demiştim. Söyleşide Emrah Serbes'in iki kelimeyi bir araya getiremediği anlar bu yüzden beni gülümsetti. Baktı olacak gibi değil, bir açıklama yapma kararı alarak şunları söyledi: "Ben konuşabilen bir insan değilim, buna yeteneğim yok; olsaydı zaten yazar olmazdım. Kendimi yazarak ifade edebildiğim için yazar oldum; herkes konuşabilecek diye bir kaide yok." Hâl böyle olunca neredeyse ezbere biliyor olduğum satırları bir de kitap hâlinde okumak fuar dönüşü ilk işim oldu.

TÜYAP'ta bu sene edindiğim bir elin parmaklarını geçmeyecek sayıdaki kitaplardan biri, Hikâyem Paramparça. Afili filinta Emrah Serbes'in sitede yayınladığı afili parçaları toplayıp bir kitap hâline getirmesi sonucu ortaya bu kitap çıktı. Siteyi aktif olarak ziyaret etsem bile kitap sayfaları gibi art arda okumuyordum parçaları -zaten Emrah Serbes okumaya ihtiyaç duyacak ruh hâlinde iseniz birkaç satır sizi tatmin etmeye yetiyor da artıyor.


Kitabı aldıktan sonra bir tane bir tane okuyup bırakılmıyor tabiî. Satırlar o kadar içinizde bi' yerlere dokunuyor ve siz fark bile etmeden kendini okutuyor ki o paramparça anılardan kendinizi güç bela alıp kaçıncı sayfada olduğunuza bir göz attığınızda ne ara bu kadar ilerlediğinizi sorguluyorsunuz. Kitap birinci ağızdan yazılmış; eh, "Ben yazarım ve sen ancak okumakla yetinecek kadar acizsin," üslubu ile yazılmamış satırların samimiyeti, becerip anlatmaya dilimizin dönmediği iç acılarımızı bize sunuyor. Birçok satırda kendimize de ait olan duygular, sızılar bulduğumuz ve adeta içimizin susan yanını tercüme eden ifadeler okuttukça okutuyor.

Hatıralar hiçbir zaman aynı tazelikte kalmaz. Kitapta toplanmış ve okurken anı olarak okuduğumuz satırlar da bu nedenle dağınık, bu nedenle "paramparça".


"Unutmanın acısı, ayrılığın acısından farklı. Ayrılık hüzne yakın, unutmak kasvete. Yani birini er geç unutmaya mahkum olduğunu bilmenin kasvetinden bahsediyorum. Birini yavaş yavaş unuttuğunun bilincine vardığın anların sıkıntısından bahsediyorum. O kişinin parça parça silinip alakasız hatıraların arasına karışmasından bahsediyorum."

Tek boyutlu değiliz, yalnızca tek bir yönümüz yok. Ben her ne kadar fantastik edebiyatla anılmak istesem de hissedebilen, gülen ve kanayabilen bir insanım -herkes gibi. Bu yüzden, "Benim tarzım değil," diyerek bir kenara atılmaması gereken bir kitap Hikâyem Paramparça. Şiddetle tavsiye ediyorum; okumanızda gerçekten yarar var. En içime dokunan kısmı da paylaşmadan geçemeyeceğim:


"'Neredeydin,' diyorum. 'Nasılsın iyi misin?'
'Seni özledim,' diyor. 'Kalbini kırdıysam özür dilerim kardeşim,' diyorum. 'Önemli değil,' diyor. Zaten kalbini İkea’dan almış; söküp takabiliyormuş. Ayrıca yalanlara inanmaya ihtiyacı varmış. Bütün çaresiz insanlar gibi. Bütün hasta yakınları gibi. Dağılan bir okul gibi."

0 Yorum:

Yorum Gönder

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...
Hera Eheres. Blogger tarafından desteklenmektedir.