Ekim 18, 2013

Uykusuzlar ~ Gülşah Elikbank


Konu fantastik edebiyat olunca Türk yazarlara güvenmek hâlâ hayli zor. Ülkemizde, artık çok daha fazla ilgi görüyor olsa da, fantastik romanlara ve onları yazanlara alışmak da güvenmek de daha zaman alacak. Bu nedenle korkarak, daha doğrusu çekinerek aldım Uykusuzlar'ı. Bana kitabı aldıran konusunun rüya temelli oluşuydu. Rüyalar hakkında çok meraklı ve öğrenmeye aç biri olarak her türlü kitabı edinmem işten bile olmuyor. 

Kitapları yarım bırakmak âdetim değildir; başladığım şeyleri yarıda kesmeyi seven biri olmadım hiç. Ancak Uykusuzlar'ı okumaya başladığımda bu aklımdan geçmedi değil. Popüler kültürü beslemeye yönelik, sükse yapmak için yazılmış bir kitap olduğunu düşünmekten ve ergen ruhunu yemlemek için ateşli aşk unsuruyla harmanlanmış bir kitap (?) olduğunu kabullenmekten başka çarem yoktu, ilk birkaç on sayfada.

Durum pek de öyle değilmiş lâkin. Giriş bunu sezdirse ve biraz sıksa da inat edip o ilk sayfaları okumayı başarır ve ilerlerseniz Uykusuzlar elinizden bırakamayacağınız bir kitaba dönüşüveriyor. Ne zaman bu değişimi yaşattığını anlamıyorsunuz; ama bir bakıyorsunuz ki okumayınca aklınız kalıyor. Bu bağlamda beni gerçekten şaşırtan bir kitap oldu Uykusuzlar.

***

197 sayfadan oluşan ve İthaki'den çıkan kitap birbiriyle bir bütün on bölümden oluşuyor. Kitapların bölümlü olmasını severim ben; ara vermek zorunda kaldığımda ayracı yeni bölümün başında bırakmak huyumdur. Tabiî şu da var ki, Uykusuzlar'ın ayraca pek ihtiyacı olmuyor. Sahiden, bir solukta okudum ben neredeyse. En fazla üç gün sürdü bitirmem; o da vakitsizlikten ve okul yoğunluğundan.

Popüler kültürü dürtükleyen ve sanıyorum salyalarımı akıtması gereken ancak benim hayli itici bulduğum bir yönü var yalnız kitabın: Kullanılan isimler. Protagonist kızımızın adı Nina, arzulu sevgilisi de Ares. Bilemiyorum, hoşuna gidecekler elbette vardır; ama kitap boyunca isimleri okumadan geçerek devam ettim ben.

***

Konuya gelelim.

Nina annesini daha beş yaşındayken kaybetmiş ve ona olan benzerliği yüzünden babasının da sürekli ondan uzak durduğu bir kadın. Annesi intihar edince babası kızını yatılı bir okula veriyor ve Nina en güzel yıllarını orada, hiç sevilmediğini düşünerek geçiriyor. Tabiî bunlar kitabın satır araları. Yani konu bunun üzerine odaklanmıyor.

Nina'nın babası bir süre sonra yeniden evleniyor. Ve Nina'nın üvey annesi onu lise arkadaşı Lusiyan'la nişanlanması konusunda ikna ediyor. Kitabın odaklandığı yerse daha çok Nina'nın gördüğü rüyalar. Sürekli aynı rüyada aynı adamı ve onunla birlikte olduğunu, esas ona âşık olduğunu gören Nina bu rüyadan artık bunalmış durumda ve psikoloğuyla da bu konu hakkında uzun sohbetler ediyor. Bir gün, en yakın arkadaşı Pina'nın yanında, gerçek yaşamda da Ares'i görünce ve adam ona bıkmadan usanmadan kur yapınca duygusal dalgalanmaları had safhaya ulaşıyor. Sonunda Ares Nina'nın evine kısa bir süre için uğradığında ve onu çok tanıdık bir şekilde öptüğünde Nina her şeyi hatırlıyor.

Uykusuzlar insanlardan farklı bir ırk. Evrende yalnız olduğunu düşünen bütün megalomanlara kanıt niteliğinde. Üstelik yalnızca onlar da yok. Ancak şöyle bir durum var ki Ares bir Uykusuz; yani gerektiğinde insaların rüyalarına girebilen ve haddinden fazla bilgi almalarını önlemekle yükümlü bir ırkın mensubu. Uykusuzlar kendileri ve gölgeleri olmak üzere ikiye ayrılabiliyor. Yeniden doğduklarında gölgelerini bulup bir bütün hâline geliyorlar. Ve insanlara âşık olmaları pek görülmüş şey değil.

Ares aldığı bir ceza sebebiyle Nina'nın sol omzuna sürgün ediliyor. Nina daha çocukken onu korumakla görevlendiriliyor ve bir süre yanından ayılması gerektikten sonra geri döndüğünde Nina artık genç ve alımlı bir kız oluyor. İlişkileri o zamanlarda başlıyor ancak Ares'in ne zaman gitmesi gerekse Nina onu unutuyor ve hatırlaması için Ares'in hayli uğraşması gerekiyor.

***

Nina Ares'i tanıdıktan sonra olaylar ciddiye biniyor. Nina'nın annesinden aldığı bir yetenek var: Rüya Bekçiliği. Başkalarının rüyalarını aynalayabilme yetisi. Ancak bu aslında olmaması ve yapılmaması gereken bir şey olduğu için Uykusuzlar'ın ve diğerlerinin dikkatini çekiyor. Kehanet Avcıları denen bir ırk insanlığın sonunu getirecek olan kehaneti aramakla geçirdikleri yıllar sonunda kehanetin bulunamamasının sebebinin bir rüyada gizli olduğunu öğreniyorlar ve Nina'nın peşine düşüyorlar. Aynı zamanda Enerji Kalkanları da bu ittifakın içinde yer alıyor ve Nina kilit noktası hâline geliyor.

Ares onu kendi ustası olan usta Kemlin'in yanına, Rüya Okulu'na eğitime götürüyor ve Nina bilinçli rüya görme eğitimlerine başlıyor. Burada küçük bir eleştiri daha yapabilirim: Bu bilinçlenmenin adımlarını okuyamıyoruz kitapta. Ne oldu, nasıl çalıştı, nasıl öğrendi yok; Nina bir anda Rüya Laboratuvarı'nda yatağa yatıp kendini istediği rüyayı görebilirken buluyor. Her neyse. Nina insanlığı kurtarabilmek için büyük bir rol oynuyor. Bu esnada annesinin intiharı ile ilgili gerçekleri, bildiğini sandığı olayların arkasında yatan asıl sebepleri, babasının değişimindeki üvey annesinin rolünü, Lusiyan'ın gerçek kimliğini öğrenebiliyor.

***

Rüya evreni ve gerçek dünya arasında bir roman Uykusuzlar. "Belki de aslında uyurken ve rüyadayken gerçekten yaşıyoruzdur," düşüncesini sık sık sorgulatıyor bize. Ki ben de gördüğüm rüyalar hasebiyle buna inanmak isteyen taraftayım. Keyif aldım mı okurken? Evet aldım. Okuyabilirsiniz; tavsiye edebileceğim, hoş bir kitaptı.

0 Yorum:

Yorum Gönder

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...
Hera Eheres. Blogger tarafından desteklenmektedir.