Yakalayın bakalım!
"Ne yazsa okuruz," dediğimiz Murat Menteş'in yine bizi yanıltmayan kitabıdır Ruhi Mücerret. Aynı zamanda da unutamayacağım karakterler arasında epey yüksek bir mevkide yer edinmiş kitabın baş kahramanının adı.
Ruhi Bey, Kurtuluş Savaşı'nın kalan son gazisi, 100 yaşında bir millî kahraman. Tanıdığım birinin bu cümleyi okuduğunda, "Ölmeyi unutmuş," diyeceği türden biri. Fakat Ruhi Bey bu durumdan hiç de hoşnut değil. Ailesinde ondan önce ölen biri olduğunda elinden utançtan başka bir şey gelmemesini bir lanet olarak tanımlıyor. Ruhi Bey'in bütün günleri, yaşadığı olaylar sonucunda mezarına ne yazdıracağı hakkında sürekli değiştirdiği fikirlerden birinde karar kılma sorunsalı ile geçiyor.
Menteş o kadar tatlı ve de inatla sinir bozmayı seçebilen bir karakter yaratmış ki Ruhi Bey hiçbir zaman tek yönlü biri olmuyor. Yaşlılık insanı çocuklaştırır, derler; işte Ruhi Mücerret bunun ispatı.
Murat Menteş'te alışık olduğumuz bir şey vardır: İnsanı dumura uğratan isimler kullanma alışkanlığı. Korkma Ben Varım ve Dublörün Dilemması'ndan bildiğimiz bu özellik Ruhi Bey'in adından da anlaşılacağı gibi bu kitapta da sürüyor. Atıflar o kadar keyifli ki okurken sırıtmak işten bile değil. Dünya üzerinde "ağabey" diyebileceği kimsesi kalmamış olan, her şeyden çok ölmeyi isteyen ve bir türlü ölemeyen İstiklâl Gazisi için, "Fışkırır ruhi mücerret gibi yerden naaşım," dizesini buram buram hatırlatan bir isimden daha uygun ne olabilirdi ki?!